Mustafa Kemal Atatürk’ün Dil Merakı ve Öğrenme Yöntemleri

 


Mustafa Kemal Atatürk’ün Dil Merakı ve Öğrenme Yöntemleri

Giriş 

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı yalnızca bir askerî deha, siyasi önder ya da devlet kurucusunun hikâyesi değildir; aynı zamanda bitmek bilmez bir öğrenme arzusunun öyküsüdür. Bu öğrenme tutkusu, yalnızca tarih, felsefe ya da siyaset bilimiyle sınırlı kalmamış; dillere duyduğu ilgiyle de bütünleşmiştir. Atatürk’ün hayatını inceleyen biyografi yazarları ve tarihçiler, onun yabancı dillere karşı olağanüstü bir merak beslediğini ve bu merakın onu uluslararası bir vizyon sahibi yaptığını özellikle vurgulamışlardır (Mango, 1999; Kinross, 1964).

Atatürk, dil öğrenmeyi bir entelektüel uğraş olmanın ötesinde, uluslararası ilişkilerde, askerî stratejilerde ve kültürel dönüşümde bir araç olarak görmüştür. Bu nedenle diller onun zihninde yalnızca birer iletişim aracı değil, düşünce ufkunu genişleten köprüler olmuştur. Fransızca’dan Almanca’ya, Arapça’dan Farsça’ya, hatta ilgi duyduğu Yunanca ve Bulgarca’ya kadar uzanan bir ilgi yelpazesi vardır. Onun dil merakı, yalnızca bir liderin öğrenme iştahını değil, aynı zamanda bir milletin kaderini değiştiren vizyonun temellerini de gösterir.

Çok Dilli Bir Ortamda Çocukluk (1881–1893)

Mustafa Kemal’in doğduğu şehir Selanik, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kozmopolit liman kentlerinden biri idi. Şehirde Türkçe, Yunanca, Bulgarca, Ladino (Yahudi İspanyolcası), Fransızca ve Sırpça dillerinin yan yana konuşulduğu bir sosyal hayat hakimdi (Zürcher, 2017). Bu çok kültürlü atmosfer, Atatürk’ün çocuk yaşta farklı dillerin seslerini duymasına, farklı alfabeleri görmesine ve dil çeşitliliğini doğal bir gerçeklik olarak benimsemesine zemin hazırladı.

Selanik’teki bu ortam, küçük Mustafa için sıradan günlük hayatın bir parçasıydı. Komşu çocuklarından duyduğu Yunanca kelimeler, sokakta işittiği Ladino şarkılar ve limandaki Avrupalı tüccarların Fransızca konuşmaları, onun zihninde erken yaşta bir dil farkındalığı yarattı. Daha sonra yakın dostlarına söylediği gibi, “Selanik, bana dünyayı daha çocukken öğreten bir okuldur” (İnan, 1959, s. 42).

Annesi Zübeyde Hanım’ın geleneksel dinî eğitime verdiği önem, Mustafa’nın erken yaşta Arapça ve Kur’an diliyle tanışmasına sebep oldu. Babası Ali Rıza Bey ise oğlunun modern bir eğitim alması gerektiğini savunuyordu. Böylece küçük Mustafa hem mahalle mektebinde hem de Şemsi Efendi Mektebi’nde eğitim aldı. Bir yanda Osmanlı-Türkçesi üzerinden Arapça ve Farsça kökenli kelimelerle dolu bir ders müfredatı, diğer yanda Avrupaî bir eğitim sisteminin kapıları vardı. Bu iki yönlü eğitim, onun daha sonra doğu ve batı dillerini öğrenmeye aynı anda ilgi duymasının temelini attı.

İlk Temas: Fransızca’ya Açılan Kapı

Mustafa Kemal’in yabancı dillere olan asıl ilgisi, Selanik Askerî Rüştiyesi’ne (1893) girdiğinde belirginleşti. Burada aldığı Fransızca dersleri onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Fransızca, yalnızca bir ders değil, aynı zamanda modern dünyanın anahtarlarından biriydi. Rüştiye öğretmenleri Fransızca’yı yoğun şekilde öğretmeye çalışıyor, öğrencilerini basit diyaloglara alıştırıyordu. Mustafa Kemal kısa sürede derste kullanılan Fransızca kalıpları ezberlemekle yetinmedi; evde de defterine kelime listeleri çıkararak çalışmaya başladı. Bugün elimizde bulunan not defterlerinde Fransızca kelime alıştırmalarına rastlanması, onun bu süreci ne kadar disiplinli yürüttüğünü gösterir (İnan, 1959).

Bir yandan da, Selanik’in sokaklarında Fransızca konuşan diplomatları ve tüccarları gözlemliyor, bu dili canlı bir şekilde duymaktan heyecan duyuyordu. Fransızca yalnızca kitapların dili değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin gerçek diliydi. Mustafa Kemal bunu çocuk yaşta sezmişti.

Manastır Yılları: Fransızca’nın Derinleşmesi (1896–1899)

Selanik’te başladığı Fransızca öğrenimi, Mustafa Kemal’in hayatında Manastır Askerî İdadisi’ne (1896) girmesiyle bambaşka bir boyuta taşındı. Manastır, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki önemli merkezlerinden biriydi ve burada Avrupa kültürünün etkisi çok daha belirgindi. İdadide görev yapan öğretmenlerden Yarbay Naci Bey ve Fransızca hocası Nakiyüddin Efendi, öğrencilerine yalnızca dil bilgisi öğretmekle kalmıyor, aynı zamanda Avrupa edebiyatına ve düşünce dünyasına da kapılar açıyorlardı.

Mustafa Kemal bu ortamda, Fransızca’yı yalnızca bir okul dersi olarak değil, düşünceyi kavrama aracı olarak görmeye başladı. Onun defterlerinde Rousseau’dan, Voltaire’den, hatta Montesquieu’den yapılan küçük çeviri alıntılar bulunmuştur (Mango, 1999, s. 32). Bu çeviri notları, bir öğrencinin sıradan ödevinden öte, Mustafa Kemal’in düşünce yapısını nasıl Fransız Aydınlanması ile yoğurduğunu göstermektedir.

Defterler ve Çalışma Yöntemi

Atatürk’ün öğrencilik yıllarında tuttuğu defterler bugün elimizde önemli ipuçları bırakmaktadır. Defterlerinin kenarlarında sık sık şu tür alıştırmalar görülür:

  • Fransızca bir cümle, hemen altına Osmanlı Türkçesi karşılığı.

  • Fransızca fiillerin çekimleri, yanına yazılmış Türkçe açıklamalar.

  • Fransızca sözcüklerin farklı bağlamlarda kullanım örnekleri.

Bu yöntem, onun ezbere dayalı değil, bağlam içinde öğrenmeye dayalı bir teknik kullandığını gösterir. Yani o dönemki pek çok öğrencinin yaptığı gibi yalnızca kelime listeleri ezberlememiş; kelimeleri cümle içi kullanımlarıyla öğrenmeye çalışmıştır. Bugün dil öğretiminde kullanılan “contextual learning” yaklaşımının erken bir örneğini adeta sezgisel olarak uygulamıştır.

Fransız Edebiyatı ve Mustafa Kemal’in Düşünce Ufku

Mustafa Kemal’in Manastır yıllarında Fransızca sayesinde keşfettiği edebiyat ve felsefe, onun dünya görüşünü kökten etkiledi. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi, Voltaire’in özgürlük üzerine denemeleri ve Namık Kemal’in yazılarıyla Fransız Aydınlanması arasında kurduğu bağlantılar, genç Mustafa’nın zihninde özgürlük, eşitlik ve bağımsızlık kavramlarının filizlenmesine sebep oldu (Kinross, 1964, s. 45).

Manastır İdadisi’nin kütüphanesi, Avrupa’dan getirilen eserlerle zengindi. Mustafa Kemal, yalnızca ders kitaplarıyla yetinmeyip bu kütüphanede saatler geçirmiş, Fransızca eserleri sözlük yardımıyla okumaya çalışmıştır. Dostlarının aktardığına göre, bazen bir cümleyi anlamak için birkaç dakika uğraşır, kelimelerin kökenlerini araştırırdı. Bu titizlik, onun daha sonraki yıllarda da sürdürdüğü bir yöntem olmuştur.

Çevresiyle Pratik Yapma

Manastır, Osmanlı subay adaylarının bir araya geldiği, aynı zamanda farklı milletlerden insanların bulunduğu bir şehirdi. Burada Fransızca konuşan öğretmenler, diplomatlar ve misyonerler bulunmaktaydı. Mustafa Kemal, fırsat buldukça onlarla iletişim kurmaya çalışmış, basit diyaloglarla kendini geliştirmiştir. Bu, onun dil öğrenmede kullandığı en önemli yöntemlerden biriydi: pratik yapmaktan çekinmemek.

Bir gün yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’un aktardığına göre, Mustafa Kemal, Fransızca konuşurken yaptığı bir gramer hatası nedeniyle hocasının gülümsemesine aldırmamış, “Hata yapmak öğrenmenin parçasıdır” diyerek konuşmaya devam etmiştir (Cebesoy, 1953). Bu tavır, onun özgüvenini ve öğrenmeye dair kararlılığını gösterir.

Sonuç: Fransızca’nın Bir Araç Olarak Yükselişi

Manastır yılları, Mustafa Kemal için Fransızca’nın artık yalnızca bir okul dersi olmaktan çıktığı, onun entelektüel bir araç haline geldiği dönemdi. Bu yıllarda Fransızca, sadece bir yabancı dil değil, aynı zamanda düşünceyi ve özgürlüğü keşfetmenin bir kapısı olmuştu. Kendi notlarında defalarca altını çizdiği gibi, “Dil, düşüncenin anahtarıdır.”

Harp Okulu ve Harp Akademisi Yılları (1899–1905)

1899 yılında İstanbul’a gelerek Harp Okulu’na kaydolan Mustafa Kemal, Balkanlar’ın çok dilli ortamından artık imparatorluğun merkezine adım atmıştı. İstanbul, imparatorluğun kalbi olmasının yanı sıra, aynı zamanda Avrupa ile Doğu’nun buluştuğu bir kültür merkezidir. Burada, dil öğrenimi yalnızca bireysel merak değil, aynı zamanda bir zorunluluktu. Çünkü Harp Okulu müfredatında yer alan derslerin büyük bir kısmı Fransızca askerî literatüre dayanmaktaydı.

Fransızca: Askerî Literatürün Dili

Mustafa Kemal, Harp Okulu’nda Fransızca’yı artık yalnızca edebiyat okumak için değil, askerî stratejileri anlamak için kullanmaya başladı. Özellikle Napoléon Bonaparte’ın seferleri, Jomini’nin strateji üzerine yazıları ve Clausewitz’in Fransızca çevirileri, onun derslerde üzerinde durduğu metinlerdi (Mango, 1999, s. 55). Bu eserleri okurken, not defterlerine Fransızca askeri terimlerin Türkçe karşılıklarını yazdığı görülmektedir.

Örneğin, defterlerinde şu tür alıştırmalar tespit edilmiştir (İnan, 1959, s. 76):

  • offensive = taarruz

  • défense = müdafaa

  • stratégie = strateji

  • discipline = disiplin

Bu alıştırmalar, onun Fransızca’yı yalnızca genel kültür için değil, askerî kariyerinde aktif olarak kullandığını göstermektedir.

Arapça ve Farsça: Zorunlu Öğrenim

Harp Okulu’nda Fransızca kadar önemli olan bir diğer konu da Arapça ve Farsça dersleriydi. Osmanlı bürokratik ve askerî yazışmalarında hâlâ Arapça-Farsça terkipler yoğun şekilde kullanılıyordu. Ayrıca Osmanlı ordusunda görev alacak subayların, İslam dünyasının klasik eserlerini anlayabilmesi bekleniyordu.

Mustafa Kemal bu derslerde oldukça başarılıydı. Özellikle Arapça gramer kurallarını anlamada gösterdiği dikkat, hocası tarafından övgüyle anılmıştır. Ancak Mustafa Kemal’in yaklaşımı yine ezberden çok mantığı kavramaya dayalıydı. Arkadaşlarına sık sık, “Bir kelimenin kökenini öğrenmek, onu on kez ezberlemekten daha faydalıdır” dediği aktarılır (Cebesoy, 1953, s. 21).

Bu yaklaşım, onun ilerleyen yıllarda Türk Dil Devrimi’ni yaparken uygulayacağı etimolojik analizlere de zemin hazırlamıştır.

Kütüphane Günleri: Fransızca Kitaplarla Dostluk

Mustafa Kemal’in Harp Akademisi yıllarında en çok vakit geçirdiği yerlerden biri kütüphaneydi. Burada Fransızca dergiler, gazeteler ve kitaplar buluyor, yeni kelimeleri defterine not ediyordu. Kimi zaman sınıf arkadaşları eğlenmek için dışarı çıktığında, Mustafa Kemal kütüphanede kalır ve Rousseau’nun ya da Victor Hugo’nun satırları arasında kaybolurdu.

Bu yıllarda tuttuğu defterlerde Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilmiş cümlelerin yanı sıra, kendi yorumlarını da yazdığı görülür. Örneğin Rousseau’dan yaptığı bir çevirinin altına, “Bir ulusun gerçek özgürlüğü ancak kendi iradesine dayanır” notunu düşmüştür (aktaran İnan, 1959, s. 89). Bu, dil öğrenmenin onun için yalnızca teknik bir süreç değil, aynı zamanda ideolojik ve felsefi bir beslenme olduğunu gösterir.

İstanbul’un Kozmopolit Yapısı

Harp Akademisi yıllarında İstanbul, Avrupa’dan gelen gazetelerin, dergilerin ve elçiliklerin çok yoğun olduğu bir merkezdi. Mustafa Kemal, Beyoğlu’ndaki kitapçılardan Fransızca gazeteler alır, güncel gelişmeleri takip ederdi. Bu, onun Fransızca’sını yalnızca akademik değil, günlük ve siyasi bir dile dönüştürdü.

Bu dönemde İngilizce’ye olan ilgisinin de başladığı söylenmektedir. Bazı kaynaklarda, Harp Okulu yıllarında İngilizce ders kitaplarını görüp notlar aldığına dair kayıtlar vardır (Zürcher, 2017, s. 64). Ancak İngilizce’de hiçbir zaman Fransızca’daki seviyeye ulaşamadı; bu dil onda daha çok “merak ve temel okuma denemeleri” düzeyinde kaldı.

Bir Subay ve Bir Dil Öğrencisi

1905 yılında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal, artık yalnızca Osmanlı ordusunun genç bir subayı değil, aynı zamanda Fransızca’yı ileri seviyede bilen, Arapça ve Farsça metinleri çözümleyebilen, İngilizce ve Almanca’ya ilgi duyan bir entelektüeldi.

Bu yıllar, onun ileride Sofya’da, Trablusgarp’ta ve Cumhuriyet döneminde kullanacağı dil becerilerinin temel taşlarını oluşturdu. Aynı zamanda, bir milletin lideri olarak “dil reformu” yapacak kişinin, dilleri yalnızca öğrenmekle kalmayıp onları sistematik şekilde incelemiş olması gerektiğini de gösterir.

Trablusgarp ve Şam Yılları: Arapça ile Temas (1905–1911)

1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal, ilk görevlerinden birini Şam’da 5. Orduda aldı. Burada bulunduğu süre boyunca yalnızca askeri faaliyetlerle değil, bölgenin sosyal ve kültürel yapısıyla da ilgilendi. Şam, Arap dilinin canlı bir şekilde konuşulduğu, farklı dini ve etnik toplulukların bir arada yaşadığı bir şehir olduğundan, Mustafa Kemal için Arapça pratiği yapabileceği doğal bir laboratuvar niteliğindeydi.

Şam’daki görevleri sırasında Arapça’yı günlük hayatta kullanmaya çalıştığına dair belgeler vardır. Ancak onun Arapça’sı hiçbir zaman “konuşma” düzeyinde tam akıcılığa ulaşmadı. Daha çok okuma ve anlama üzerine yoğunlaştı. Nitekim dini metinleri, Osmanlı arşiv belgelerini ve klasik Arapça kaynakları çözümlemede zorluk çekmiyordu. Arkadaşlarına söylediği bir söz bunu özetler:

“Arapçayı ezberle değil, köken mantığıyla öğrenmek gerekir. O zaman binlerce kelimeyi çözmek kolaylaşır.” (aktaran Afet İnan, 1959, s. 104).

Ayrıca bu yıllarda Mustafa Kemal’in Arap coğrafyasında milliyetçi hareketleri takip ettiği, bu hareketlerin yazınını Arapça kaynaklardan okuduğu bilinmektedir. Bu, dil öğreniminin onun siyasi bakış açısını doğrudan etkilediğinin bir başka göstergesidir.

Trablusgarp Savaşı: Dil ve Propaganda

1911’de Trablusgarp’a gönüllü olarak giden Mustafa Kemal, burada İtalyan işgaline karşı mücadele etti. Bu süreçte Arap kabileleriyle iletişim kurmak zorundaydı. İşte burada Arapça, yalnızca bir iletişim dili değil, askerî stratejinin en önemli unsurlarından biri oldu. Mustafa Kemal, kabile liderleriyle görüşürken temel Arapça ifadeler kullanmış, anlaşma metinlerinde Arapça terminolojiye hâkimiyetini göstermiştir.

Ayrıca İtalyanların propaganda faaliyetlerine karşı Arapça bildiriler hazırlatmış ve yerel halkın desteğini kazanmıştır. Bu dönemde Arapça onun için bir “müzakere ve ikna aracı” işlevi görmüştür.

Sofya Yılları: Fransızca’nın Zirvesi (1913–1915)

1913 yılında Mustafa Kemal, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya askerî ataşe olarak atandı. İşte bu dönem, onun Fransızca’sını ileri seviyeye taşıdığı, Avrupa diplomasi çevrelerinde parlayan bir yıldız haline geldiği yıllardı.

Sofya, Avrupalı diplomatların buluştuğu, Fransızca’nın uluslararası diplomasi dili olarak hâkim olduğu bir kentti. Atatürk, burada yapılan resepsiyonlarda, toplantılarda ve balolarda Fransızca’yı akıcı bir şekilde kullanarak dikkatleri üzerine çekti. Bulgar, Fransız ve Rus diplomatlarla doğrudan Fransızca iletişim kurması, onun diplomatik yeteneğini ortaya çıkardı (Kinross, 1964, s. 91).

Arkadaşlarının aktardığına göre, Mustafa Kemal Sofya’da Fransızca kitaplar okumaya devam etti; Victor Hugo, Rousseau, Voltaire ve Montesquieu’nun eserlerinin yanında, çağdaş Fransız basınını da takip ediyordu. Fransızca gazeteleri düzenli okumak, hem dil bilgisini güçlendirdi hem de Avrupa’daki siyasi gelişmeleri yakından izlemesini sağladı.

Almanca ve Bulgarca’ya İlgi

Sofya yıllarında Atatürk’ün Fransızca dışındaki dillere de merak sardığı görülür. Bulgar subaylarıyla temas kurarken onların diline ilgi duymuş, günlük yaşamda kullanılan birkaç Bulgarca kelime öğrenmiştir. Bu, onun yeni dillere karşı doğal bir merak ve öğrenme isteği taşıdığını gösterir.

Ayrıca aynı dönemde Almanca’ya yönelik ilgisi de artmıştır. Askerî literatürde Almanca’nın önemli bir yer tutması nedeniyle, Almanca kaynaklar edinmiş ve bazı terimleri öğrenmeye çalışmıştır. Ancak Almanca hiçbir zaman Fransızca seviyesine ulaşmadı; daha çok askerî kavramlarla sınırlı kaldı (Zürcher, 2017, s. 82).

Sonuç: Çok Dilli Bir Subay

1905–1915 arasındaki bu on yıllık dönem, Mustafa Kemal’in dil serüveninde en yoğun ve verimli yıllar oldu. Şam ve Trablusgarp’ta Arapça’yı kullanma fırsatı buldu; Sofya’da Fransızca’sını zirveye taşıdı; Almanca ve Bulgarca’ya ilgi duydu.

Bu dönemin sonunda Mustafa Kemal, yalnızca Osmanlı ordusunun genç bir kurmay subayı değil, aynı zamanda Fransızca’yı ileri düzeyde konuşabilen, Arapça ve Farsça’yı okuyup anlayabilen, Almanca ve Bulgarca’ya ilgi duyan çok yönlü bir entelektüel haline gelmişti.

Çanakkale Cephesi ve Yabancı Kaynaklarla Temas (1915–1916)

1915’te Çanakkale Cephesi’nde Mustafa Kemal, yalnızca askerî dehasıyla değil, yabancı basını dikkatle takip etmesiyle de öne çıktı. Fransızca, bu dönemde en büyük avantajıydı. Çünkü cepheye dair haberler ve askeri raporlar çoğunlukla Fransızca kaynaklardan ulaşabiliyordu.

Onun not defterlerinde, Fransızca askerî raporların kenarına düştüğü kısa yorumlara rastlanır. Örneğin:

  • “Fransızların moral gücü düşüyor, raporlarda bu açıkça görülüyor.” (aktaran Mango, 1999, s. 103).

Mustafa Kemal için Fransızca, artık yalnızca bir kültür dili değil, istihbaratın ve stratejinin dili haline gelmişti.

Kafkas Cephesi ve Almanca’ya Yöneliş (1916–1917)

1916’da Doğu Cephesi’nde, Rus ordusuna karşı görev yaparken, Almanca kaynaklardan yararlanma ihtiyacı arttı. Çünkü Osmanlı ordusu o dönemde Almanya ile ittifak halindeydi ve gönderilen askerî raporların bir kısmı Almanca hazırlanıyordu.

Mustafa Kemal’in Almanca bilgisi hiçbir zaman akıcı bir düzeye ulaşmadı; ancak askerî literatürde kullanılan bazı kavramları öğrenmesi sayesinde raporları çözümleyebildi. Ayrıca yanındaki kurmay subaylardan Almanca metinlerin çevirisini alıyor, önemli kısımları kendi defterlerine işaretliyordu (Zürcher, 2017, s. 111).

Bu yıllarda Mustafa Kemal, dil öğrenimini tamamen pratik ihtiyaç üzerine şekillendirdi: cephede savaş yönetmek, raporları anlamak, düşman hamlelerini öngörmek.

Suriye-Filistin Cephesi: Arapça’nın Kullanımı (1917–1918)

1917’de Yıldırım Orduları Grubu içinde Filistin ve Suriye’de görev alan Mustafa Kemal, burada yeniden Arapça ile yüz yüze geldi. Bu defa Arapça yalnızca askerî belgelerde değil, aynı zamanda halkın desteğini kazanmak için propaganda çalışmalarında da kritik rol oynadı.

Yerel halkı ikna etmek için bildiriler Arapça kaleme alınıyor, toplantılarda Arapça konuşmalar yapılıyordu. Mustafa Kemal bu süreçte Arapça’yı akıcı şekilde konuşamasa da, dili iyi bilen subaylarla birlikte hareket ederek mesajların doğru iletilmesini sağladı. Bu, onun dil bilgisi eksik olduğunda bile iletişim stratejisi geliştirme becerisini gösterir.

Kurtuluş Savaşı Yılları: Fransızca ve İngilizce Kaynaklar (1919–1923)

1919’da Samsun’a çıktıktan sonra başlayan Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal, bir lider olarak artık yalnızca cephede değil, diplomasi masasında da dil bilgisine ihtiyaç duydu.

Bu dönemde özellikle İngilizce kaynakları takip etmeye çalıştığına dair belgeler vardır. Ancak İngilizce bilgisi Fransızca seviyesinde değildi. Daha çok İngilizce belgeleri çevirmesi için yakın çevresinden yardım alıyordu. Yine de temel düzeyde İngilizce haber başlıklarını, kısa metinleri anlayabildiği bilinir.

Fransızca ise Kurtuluş Savaşı boyunca en büyük avantajıydı. Çünkü Avrupa’daki diplomatik yazışmalar, gazeteler, kamuoyu bildirileri büyük ölçüde Fransızca idi. Mustafa Kemal, Anadolu Ajansı’nın kurulmasında Fransızca bilen gazetecileri görevlendirmiş, Avrupa basınına Anadolu hareketini doğru yansıtmak için Fransızca bildiriler hazırlatmıştır (Tuncay, 1981, s. 64).

Sakarya ve Büyük Taarruz Öncesi

1921 Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde, Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması görüşmelerinde Fransızca doğrudan bir köprü işlevi gördü. Mustafa Kemal, Fransız delegelerle aynı dilde konuşamasa bile, metinlerin her ayrıntısını anlayabilecek düzeyde Fransızca bilgisine sahipti. Bu da diplomatik başarıların ardında dilin kritik rolünü göstermektedir.

Sonuç: Dil Bir Strateji Aracı

1915–1923 yılları, Mustafa Kemal’in dil bilgilerini savaş alanında, diplomasi masasında ve propaganda faaliyetlerinde kullandığı bir dönem oldu.

  • Fransızca: Strateji, diplomasi ve basın takibi için.

  • Almanca: Askerî ittifak çerçevesinde.

  • Arapça: Yerel halkla iletişim ve propaganda için.

  • İngilizce: Daha sınırlı düzeyde, özellikle diplomatik belgeler ve basın için.

Bu yıllarda Mustafa Kemal için dil, artık yalnızca bir öğrenme aracı değil, ulusun bağımsızlık mücadelesinde kullanılan bir stratejik silah haline gelmişti.

Cumhuriyet’in İlk Yılları ve Yabancı Basın Takibi (1923–1925)

Cumhuriyet’in ilanından sonra Mustafa Kemal, iç ve dış politikada yürütülen mücadelelerde yabancı basının Türkiye’ye bakışını yakından takip etti. Fransızca gazeteler hâlâ onun en önemli kaynağıydı. Örneğin, Le Temps ve Le Figaro gibi gazeteleri düzenli olarak okuduğu bilinir (Mango, 1999, s. 211).

Fransızca, artık onun için yalnızca kişisel bir entelektüel birikim değil, Türkiye’nin imajını yönetme aracı haline gelmişti. Avrupa’da çıkan haberlerin çevirilerini yaptırıyor, bazen de Fransızca metinleri bizzat gözden geçiriyordu.

Dil Devrimi’nin Zihinsel Altyapısı (1928)

1928’de Harf İnkılabı gerçekleştirilmeden önce, Atatürk uzun yıllardır Osmanlıca’daki Arap harflerinin Türkçe’yi ifade etmede yetersiz kaldığını söylüyordu. Yabancı dil öğrenme deneyimlerinden de biliyordu ki, alfabe, bir dilin öğrenilmesini kolaylaştıran veya zorlaştıran en önemli araçtır.

Fransızca öğrenirken Latin alfabesinin mantığını kavramış, Arap harflerinin Türkçe’nin ses yapısına uymadığını daha genç yaşlarda fark etmişti. Bu yüzden Harf Devrimi’ni yalnızca kültürel bir yenilik değil, aynı zamanda öğrenmeyi hızlandıran bir dil mühendisliği projesi olarak gördü.

Nitekim bir konuşmasında şu ifadeyi kullanmıştır:

“Harfleri değiştirmekle yalnız okuma yazmayı kolaylaştırmıyoruz; aynı zamanda düşünceyi de serbest bırakıyoruz.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, 1959, s. 282).

Türk Dil Kurumu ve Bilimsel Dil Çalışmaları (1932)

1932’de Atatürk’ün öncülüğünde Türk Dili Tetkik Cemiyeti (bugünkü Türk Dil Kurumu) kuruldu. Bu kurumun amacı, Türkçe’nin öz kaynaklarını ortaya çıkarmak, yabancı sözcüklerden arındırmak ve bilimsel bir temele oturtmaktı.

Atatürk, yalnızca kurucu olmakla kalmadı; bizzat çalışmaların içinde yer aldı. Kendi el yazısıyla tuttuğu notlarda, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin Türkçe karşılıklarını denediği görülür. Burada onun dil öğrenme metodolojisi tekrar karşımıza çıkar: kelimeyi kökenine ayırmak, anlam katmanlarını çözmek, sonra Türkçe’de karşılığını aramak.

Bu, gençliğinde Arapça ve Farsça öğrenirken kullandığı yöntemin aynısıydı. Yani Atatürk, bireysel öğrenme deneyimlerini kurumsal bir reforma dönüştürmüştü.

Gazi’nin Masa Başı Çalışmaları: Fransızca Sözlükler ve Notlar

Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün masasında sık sık Fransızca-Türkçe sözlükler, ansiklopediler ve dilbilim kitapları bulunduğu bilinmektedir. Fransızca terimleri inceler, kökenlerini araştırır, bazen de bu kelimelerin Türkçe karşılıklarını denemek için notlar alırdı.

Örneğin, Afet İnan’ın aktardığına göre Atatürk bir gece saatlerce “demokrasi” kelimesinin Türkçe karşılığını tartışmış ve sonunda “halkçılık” ifadesini önermiştir (İnan, 1959, s. 142). Bu, onun dil devriminde yalnızca teorik değil, yaratıcı bir aktör olduğunu göstermektedir.

Batı Dilleri ile Süreklilik: İngilizce ve Almanca

Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında Atatürk’ün İngilizce öğrenme çabaları yeniden gündeme gelmiştir. Diplomatik yazışmaların artmasıyla İngilizce’nin önemi daha da büyümüştü. Ancak Atatürk İngilizce’de ileri seviyeye ulaşamamış, daha çok Fransızca üzerinden bilgi akışını sürdürmüştür.

Bununla birlikte, Almanca’ya olan ilgisini de hiç kaybetmemiştir. Özellikle 1930’larda Almanya ile ilişkilerin yoğunlaştığı dönemde, Almanca metinlerin çevirilerini incelemiş, bazı kavramların Türkçe karşılıklarını bulmak için notlar tutmuştur.

Sonuç: Dil Devrimcisi Bir Devlet Adamı

1923–1938 arasında Mustafa Kemal Atatürk, dil öğrenme serüvenini bir ulusun kaderiyle bütünleştirdi.

  • Fransızca’yı diplomasi, kültür ve bilim dili olarak kullanmaya devam etti.

  • Arapça ve Farsça bilgisini Türkçe’nin kökenlerini araştırmada araç olarak değerlendirdi.

  • İngilizce ve Almanca’ya ilgisini sürdürdü, ama asıl enerjisini Türkçe’nin gelişimi üzerine yoğunlaştırdı.

  • Dil devrimini yalnızca bir alfabe değişimi değil, ulusun zihinsel bağımsızlığı olarak gördü.

Atatürk’ün bireysel dil öğrenme merakı, Cumhuriyet’in en büyük reformlarından birine dönüşmüş, onun şahsi entelektüel çabaları bir ulusun kültürel bağımsızlığını şekillendirmiştir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki dil serüveni, yalnızca bireysel bir öğrenme çabası değil, aynı zamanda bir milletin kültürel bağımsızlığının inşası olarak görülmelidir. Onun çocukluk yıllarında başlayan dil ilgisi, askerî eğitim yıllarında derinleşmiş, savaş döneminde stratejik bir silaha dönüşmüş, Cumhuriyet yıllarında ise ulusal kimliğin temel direklerinden biri olmuştur.

Atatürk’ün Bildiği Diller

1. Fransızca

  • En iyi bildiği yabancı dil.

  • Manastır Askerî İdadisi ve İstanbul Harbiye Mektebi yıllarında yoğun şekilde çalıştı.

  • Sözlükler kullanarak, sürekli okuma yaparak öğrendi.

  • Paris’teki gazeteleri, Fransızca ansiklopedileri, edebiyat ve siyaset metinlerini rahatlıkla takip edebiliyordu.

  • Diplomasi, bilim, kültür ve basın takibinde en güçlü aracıdır.

2. Osmanlıca, Arapça ve Farsça

  • Medrese kökenli bir eğitim almamış olmasına rağmen bu dilleri sözlük yardımıyla öğrendi.

  • Arapça ve Farsça bilgisi, özellikle dini ve edebi metinleri anlamada yeterliydi.

  • Bu dillerde akıcı bir konuşma düzeyine ulaşmadı; daha çok yazılı kaynakları çözmek amacıyla öğrendi.

  • Türkçe’nin kökenlerini araştırırken, Arapça ve Farsça bilgisinden yoğun şekilde yararlandı.

3. Almanca

  • Harp Okulu yıllarında temel seviyede öğrenmeye başladı.

  • Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman müttefiklerin askerî raporlarını anlayabilmek için kullandı.

  • İleri düzeyde konuşamasa da askerî literatürü takip edecek kadar bilgi sahibiydi.

4. İngilizce

  • İngilizce bilgisi sınırlı düzeyde kaldı.

  • Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet yıllarında İngilizce gazetelerin bazı başlıklarını anlayabiliyor, ancak genellikle çeviri yardımı alıyordu.

Atatürk’ün Dil Öğrenme Yöntemleri

Atatürk’ün dil öğrenme sürecinde öne çıkan yöntemler, bugün bile örnek alınabilecek niteliktedir:

  1. Sözlük Kullanımı

    • Öğrendiği her yabancı dili sözlük yardımıyla geliştirdi.

    • Kelimeleri tek tek defterlere yazıyor, yanına Türkçe karşılıklarını ve cümle içi kullanım örneklerini kaydediyordu.

  2. Okuma Disiplini

    • Gazeteler, ansiklopediler, askerî raporlar, tarih ve edebiyat eserleri üzerinden dilini geliştirdi.

    • Okumayı sadece bilgi edinmek için değil, dil egzersizi olarak da gördü.

  3. Uygulamalı Kullanım

    • Cephede raporlar, diplomatik yazışmalar, propaganda metinleri gibi doğrudan pratik ihtiyaca yönelik çalışmalarla dilini pekiştirdi.

  4. Bilimsel Yaklaşım

    • Dilin yapısını, kökenini çözümlemeyi seviyordu.

    • Arapça ve Farsça öğrenirken kök-anlam ilişkilerini araştırması, daha sonra Türk Dil Kurumu çalışmalarına yansıdı.

Sonuç: Dil Öğrenen Askerden, Dil Devrimcisi Devlet Adamına

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı boyunca öğrendiği diller, onun kişisel entelektüel gelişiminin ötesinde, ulusal bağımsızlık mücadelesinin de bir parçası olmuştur.

  • Fransızca, ona Batı uygarlığının kapılarını açmış, strateji ve diplomasi alanında en büyük silahı olmuştur.

  • Arapça ve Farsça, Türkçe’nin tarihsel bağlarını anlamasında ve Dil Devrimi’ni kurgulamasında temel araç olmuştur.

  • Almanca ve İngilizce, daha sınırlı düzeyde kalsa da, savaş yıllarında ve diplomatik ilişkilerde pratik yarar sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında yabancı dil öğrenme çabası, yalnızca kişisel bir uğraş değil, ulusun özgürleşme mücadelesinin temel direklerinden biri olmuştur. O, Fransızca sayesinde Batı düşüncesini doğrudan kavramış, Arapça ve Farsça bilgisiyle Türkçe’nin kökenlerini çözümlemiş, Almanca ve İngilizce bilgisiyle de çağının askerî ve diplomatik gelişmelerine ayak uydurabilmiştir.

Atatürk’ün dil öğrenme serüveni, bize şu hakikati göstermektedir:
Dil öğrenmek, yalnızca yeni kelimeler edinmek değil, aynı zamanda dünyayı farklı gözlerle görebilme yeteneğini kazanmaktır.

Nitekim Hz. Muhammed’in bir hadisi bu konuda çok manidardır:

“Bir kavmin dilini öğrenen, onların şerrinden emin olur.” (Tirmizî, Sünen, İstizan, 2695).

Bu söz, dil bilmenin sadece iletişim değil, aynı zamanda güvenlik, strateji ve barış için de bir anahtar olduğunu ortaya koyar.

Tarih boyunca büyük düşünürler de benzer şekilde dil öğrenmenin önemini vurgulamışlardır:

  • Johann Wolfgang von Goethe: “Başka bir dil bilmeyen, kendi dilini de bilemez.”

  • Ludwig Wittgenstein: “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.”

  • Charlemagne (Şarlman): “Başka bir dil bilmek, ikinci bir ruh kazanmaktır.”

Atatürk de aynı gerçeği yaşamının her döneminde kanıtlamıştır. Onun kişisel disiplinle öğrendiği yabancı diller, yalnızca kendi ufkunu açmamış, aynı zamanda Türk milletine yepyeni bir ufuk, yepyeni bir medeniyet kapısı aralamıştır.

Bu noktada şu sonuca varabiliriz:
Dil öğrenmek, bireyin özgürlüğü, toplumun kalkınması ve milletin bağımsızlığı için vazgeçilmez bir araçtır.

Ekler

Ek-1: Atatürk’ün Fransızca Kitaplarından Bazıları

  • Rousseau, Du Contrat Social (Toplum Sözleşmesi) – Fransızca orijinal metin.

  • Montesquieu, De l’Esprit des Lois (Kanunların Ruhu).

  • Voltaire’in çeşitli denemeleri.

  • Fransızca askerî strateji kitapları ve ansiklopediler.

Ek-2: Atatürk’ün Dil Çalışmalarına Dair Notlardan Örnekler

  • Türkçe karşılık aradığı Arapça-Farsça kelimeler.

  • Fransızca’dan çevirdiği kavram denemeleri.

  • Çankaya Köşkü’ndeki masa başı çalışmalarında kullanılan sözlükler.


Kaynakça

Kitaplar

  • Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II. (1959). Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları.

  • İnan, A. (1959). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

  • Mango, A. (1999). Atatürk. London: John Murray Publishers.

  • Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. London: I.B. Tauris.

  • Shaw, S. J., & Shaw, E. K. (1977). History of the Ottoman Empire and Modern Turkey. Cambridge: Cambridge University Press.

Makaleler

  • Lewis, G. (1999). The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success. Oxford: Oxford University Press.

  • Hanioğlu, M. Ş. (2008). Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton: Princeton University Press.

Kutsal Metin

  • Tirmizî, Sünen, İstizan, Hadis No: 2695.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geleceğin Dahileri: Yasin ve Alparslan’ın İlham Veren Hikâyesi

Zihnin Sahnesi: Her Kelimenin Bir Hikâyesi Var

Dil Öğreniminde Konuşma Pratiğinin Gücü: Etkili Yöntemler ve Bilimsel Dayanaklar