Makale Başlığı: Yüz Tanıma Sistemleri ve Gelecekteki Toplum: Sosyal Kredi, Mesleklerin Dönüşü ve Yapay Zeka Kontrollü Düzenin Etik Boyutu
Makale Başlığı: Yüz Tanıma Sistemleri ve Gelecekteki Toplum: Sosyal Kredi, Mesleklerin Dönüşü ve Yapay Zeka Kontrollü Düzenin Etik Boyutu
Bu makale, çıkış noktasını Çin'de başlayan ve sosyal kredi sistemine dayanan yüz tanıma teknolojilerinden almaktadır. Bu teknolojinin, gelecekte toplumsal yaşamın nasıl yeniden biçimleneceğini; hukuktan ulaşıma, bireysel özgürlüklerden mesleklerin evrimine kadar nasıl bir etkide bulunacağını çok yönlü olarak analiz etmektedir. Makale, sosyal kredi sisteminin teknik yapısından başlayarak, mesleklerin kaybolması ve yeni istihdam alanlarının ortaya çıkışına kadar uzanan bir yelpazede etik, sosyolojik, teknolojik ve ekonomik boyutları ele alır.
1. Sayfa: Giriş - Dijital Gözetim Toplumuna Doğru
"George Orwell 1984 adlı romanında, 'Büyük Birader seni izliyor' demişti. Bugün ise kameralar ve algoritmalar seni yargılıyor."
yüzyılın ikinci çeyreğine girerken, dijital gözetim sistemleri artan bir şekilde bireysel yaşamları düzenlemeye başladı. Bu sistemlerin başında yüz tanıma teknolojisi yer almaktadır. 2024 yılı itibariyle dünyanın 120'den fazla ülkesinde bu teknoloji, ya kamu güvenliği ya da ticari amaçlarla aktif olarak kullanılmaktadır (Statista, 2023).
Çin'in "Sosyal Kredi Sistemi" bu teknolojinin toplum üzerinde nasıl bir etki yaratabileceğine ilişkin çarpıcı bir örnektir. Sistem, yürüyüş şekli, yüz özellikleri, alışveriş alışkanlıkları ve dijital etkileşimlerin birleştirilerek puanlama yapılmasına dayanmaktadır (Liang et al., 2018). Kırmızı ışıkta geçen bir birey, kamu alanlarından dışlanabilir; toplu taşıma kısıtlamasıyla karşılaşabilir; hatta sistemde kayıtlı cezalar nedeniyle yapay zekâ tarafından sürücüsüz otobüsten dışarı çıkarılabilir. Bu durum, klasik anlamda polis, avukat, mahkeme zincirinin yerini algoritmik adaletin aldığı bir topluma işaret eder.
Sonraki sayfalarda bu sistemin teknik yapısı, sosyolojik etkileri, hukuki ve etik sorunları, mesleklerin geleceği üzerindeki etkileri ve toplumsal tepki ihtimalleri detaylı olarak işlenecektir.
Çin Sosyal Kredi Sistemi: Dijital Gözetimin Gerçekleşmiş Ütopyası mı?
Yüz tanıma sistemlerinin en somut ve sistematik kullanımı, 2014 yılında Çin Halk Cumhuriyeti tarafından başlatılan “Sosyal Kredi Sistemi” (SCS) içinde görülmektedir. Bu sistem, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve etik davranışları da puanlayan çok katmanlı bir yapıya sahiptir (Creemers, 2018). Kişilerin banka borçlarını ödememe, kırmızı ışıkta geçme, online olarak yalan haber yayma ya da toplumsal kuralları ihlal etme gibi davranışları, kameralardan alınan yüz verileriyle analiz edilmekte ve merkezi veri tabanlarına işlenmektedir.
Çin'de yüz tanıma sistemi ile '7 dakikada gözaltı' - BBC News Türkçe
Örnek olarak; Çin’in Hangzhou kentinde kırmızı ışıkta geçen bir birey, yüz tanıma sistemi sayesinde saniyeler içinde tespit edilmekte ve bu davranışı sosyal kredi puanından düşülerek cezalandırılmaktadır. Belirli bir puanın altına düşen bireyler, uçak bileti satın alamama, toplu taşımaya binememe ya da çocuklarını özel okullara gönderememe gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktadır (Kobie, 2019).
Burada ilginç olan husus, klasik cezalandırma sistemlerinden farklı olarak; hukuki bir yargılama sürecinin neredeyse tamamen algoritmik kontrolle yer değiştirmiş olmasıdır. Toplumun “iyi vatandaş” modelini teknoloji üzerinden yeniden biçimlendiren bu yapılar, Michel Foucault’nun “panoptikon” kavramına dijital bir güncelleme getirmektedir: “Her zaman izleniyor olma ihtimali, bireyin davranışlarını kendiliğinden düzene sokmasına yol açar.” (Foucault, 1975/1995).
Ancak burada temel soru şudur: Gözetimin makineleşmesi ve hukuk süreçlerinin yapay zekâ tarafından yürütülmesi, adaletin tarafsızlığını mı artırır yoksa insaniliğini mi yok eder?
Yüz Tanımanın Meslek Haritasını Yeniden Çizdiği Bir Gelecek
Yapay zekâ destekli yüz tanıma sistemlerinin yükselişi, sadece kamusal denetimi ve bireysel özgürlükleri değil, iş gücü yapısını da köklü biçimde etkilemektedir. Gelişmiş algoritmaların görsel veri analizi yapabilmesi, birçok mesleği ya ortadan kaldırmakta ya da tamamen yeni yetkinlikler gerektiren biçimlere dönüştürmektedir. McKinsey Global Institute’un (Bughin et al., 2018) öngörüsüne göre 2030 yılına kadar küresel iş gücünün %14’ü otomasyon nedeniyle mesleki değişimle karşı karşıya kalacak.
Yüz Tanıma ve Otomasyon Nedeniyle Risk Altındaki Meslekler
-
Güvenlik Görevlileri
AI tabanlı sistemler, mimik, yüz kası gerilimi ve davranış örüntülerini analiz ederek tehdit algılayabilmekte, insan gözetimi ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır. -
Taksi, Otobüs, Kamyon Şoförleri
Sürücüsüz araç teknolojileriyle birlikte yüz tanıma, yolcu doğrulama ve ödeme entegrasyonlarıyla bu mesleklerin ortadan kalkması beklenmektedir. Çin’de Shenzhen ve Hangzhou gibi kentlerde bu sistemler aktif testtedir (Xu et al., 2020). -
Polis Memurları ve Trafik Görevlileri
Kırmızı ışık ihlalleri, hız sınırı aşımı ve kamu düzeni bozuklukları AI sistemleri tarafından gerçek zamanlı olarak izlenip ceza sistemine entegre edilmektedir. İnsan müdahalesine gerek kalmayan “otomatik güvenlik” dönemine giriliyor. -
Avukatlar ve Hukuk Danışmanları (Kısmen)
Delil, ifade ve yasa metinlerini yorumlayan yapay zekâ sistemleri, özellikle idari ve rutin davalarda insan avukatların rolünü minimize etmektedir (Remus & Levy, 2016). -
Yüz Tanıma Operatörleri ve CCTV İzleyicileri
Görüntü akışlarını anlık analiz edebilen yapay zekâ sistemleri bu görevi tamamen devralmaktadır. -
Kimlik Kontrol Görevlileri (Havalimanı, Banka vb.)
Yüz tanıma sistemleriyle entegre kiosklar, pasaport ve biyometrik doğrulama süreçlerini otomatikleştirmiştir. -
Özel Dedektifler ve Gözetmenler
Yüz tanıma, veri eşleştirme ve dijital iz sürme sistemleri özel araştırmaları bile makineye bırakmaktadır. -
Sınav Gözetmenleri ve Denetçiler
Online sınavlarda yüz tanıma, göz hareketi takibi ve davranış analizi ile kopya tespiti AI’ye bırakılmıştır (Lu et al., 2021). -
İnsan Kaynakları Personeli (Ön Eleme Aşaması)
AI sistemleri, adayların yüz ifadeleri ve mikro jestleri üzerinden dürüstlük, özgüven ve stres düzeylerini analiz edebilmektedir.
“Gelecek, sadece yeni teknolojilerle değil, eski alışkanlıkların nasıl terk edildiğiyle şekillenir.” – Yuval Noah Harari
Dönüşecek ya da Yükselecek Meslekler
-
Algoritmik Etik Uzmanları
Yüz tanıma ve veri toplama süreçlerinin etik, hukuki ve sosyolojik etkilerini denetleyecek uzmanlar. -
Yapay Zekâ Eğiticileri (Prompt Engineer)
AI sistemlerini veriyle besleyip yönlendiren, algoritmaların öğrenme sürecini yöneten meslek sahipleri. -
Dijital Kimlik Danışmanları
Bireylerin dijital itibarlarını ve sosyal kredi puanlarını optimize eden danışmanlar. -
Metaverse İletişim Uzmanları
Sanal ortamlarda yüz temelli etkileşimi yöneten, kullanıcı deneyimini geliştiren uzmanlık alanı. -
Adli Yapay Zekâ Uzmanları
Yüz tanıma verilerini hukuki delil haline getirme, görsel verilerin doğrulanması süreçlerinde görev alan kişiler. -
Sosyal Kredi Optimizasyon Koçları
Kişisel davranışlar üzerinden sosyal puanları yönlendirmek için “dijital yaşam planlaması” yapan koçlar. -
Biyometrik Veri Güvenliği Mühendisleri
Yüz verilerinin çalınmasını, kopyalanmasını ve kötüye kullanılmasını engelleyen siber güvenlik uzmanları. -
Yapay Zekâ ile Çalışma Terapistleri
Makineyle birlikte çalışan bireylerin psikolojik adaptasyonlarını destekleyen bir yeni uzmanlık alanı.
Veriyle Destekli Bir Gelecek Projeksiyonu
Birleşmiş Milletler’e (UNESCO, 2023) göre 2040 yılına kadar dünya genelinde 1.4 milyar insanın, yüz tanıma sistemlerine doğrudan maruz kalacağı öngörülmektedir. Bu durum, hem mesleki dönüşüm hem de bireysel özgürlük açısından yeni paradigmaların gelişeceğini göstermektedir.
Dijital Gözetimin Gölgesinde Psikoloji ve Birey
Yüz tanıma sistemlerinin hayatın her alanına nüfuz ettiği bir dünyada, sadece meslekler değil, bireylerin psikolojisi ve sosyal davranışları da dönüşüm geçirmektedir. Sosyal kredi sistemleri ile puanlanan yaşam tarzları, insan davranışlarını makineye "göre" şekillendiren bir normatif düzen kurma riski taşımaktadır.
Sürekli İzlenme Hissinin Psikolojik Etkileri
“Gözetlenmek”, insan psikolojisi üzerinde ciddi baskı yaratır. George Orwell’ın 1984 eserindeki gibi "Büyük Birader" imgesi artık sembolik değil, teknik bir gerçekliğe dönüşmektedir. Yapılan bir çalışmada, bireylerin izlendiklerini bildikleri ortamlarda %40 oranında daha az spontane davranış gösterdikleri tespit edilmiştir (Brunton & Nissenbaum, 2015). Özellikle yüz tanıma sistemlerinin sokakta, okulda, işyerinde ve hatta ev içi dijital asistanlarda aktif olması, bireyin özel alan algısını tümüyle silikleştirmektedir.
“Özgürlük, başkalarının seni izlememesidir.” — Edward Snowden
Sosyal Kredi Sisteminin Davranışsal Sonuçları
Çin'de 2014 yılında pilot olarak uygulanan Sosyal Kredi Sistemi, bireylerin kredi notu gibi puanlanarak kamusal yaşamda sınıflandırılmasına neden olmaktadır (Creemers, 2018). Kırmızı ışıkta geçen, vergi ödemeyen ya da sosyal medyada eleştirel bir yorum yapan birey, sistemden negatif puan almakta ve bu puan bazı şehirlerde kamu araçlarını kullanma, kredi çekme, hatta çocuklarını özel okula gönderme hakkını etkileyebilmektedir. Bu durum, bireyin kendi içinden gelen motivasyonlarla değil, dışsal algoritmik kurallarla hareket etmeye başlamasına neden olmaktadır.
Davranış Mühendisliği: Sosyal Normların Yapay Kodlarla Şekillendirilmesi
Bireyin yapay zekâ destekli sistemlerle puanlanması, sadece onun davranışını değil, çevresindekilerin ona karşı tutumunu da etkilemektedir. Çin'deki sistemde negatif puanı olan bir bireyle iş yapmak ya da evlenmek istemeyenlerin sayısı artmıştır (Kostka, 2019). Bu durum, toplumsal dışlanmanın artık insan kaynaklı değil, algoritmik olduğu bir çağın başlangıcını simgelemektedir.
Yüz tanıma sistemleri aracılığıyla oluşan bu yeni sosyal yapı, Fransız filozof Michel Foucault’nun Panoptikon kavramını akla getirir. Foucault’ya göre, sürekli izlenme ihtimali bireylerin kendi kendini disipline etmesini sağlar (Foucault, 1975). Bugün bu mekanizma, fiziksel değil dijitaldir ve gözetleyici, gardiyan değil bir veri sistemidir.
Psikolojik Direniş ve Uyumsuzluk Riski
Sürekli olarak algoritmalara uyum sağlamak zorunda kalan bireyler, zamanla ya sahte davranış örüntüleri geliştirmekte ya da sisteme uyumsuzluk göstererek sosyal dışlanma yaşamaktadır. ABD’de yapılan bir deneyde, katılımcılardan bir grup yüz tanıma sistemine tabi tutulmuş, diğer grup ise özgür bırakılmıştır. İzlenen grubun karar alma süresi ve mimik çeşitliliği %38 daha düşük çıkmıştır (Ellis et al., 2022).
“İnsan sadece ne yaptığıyla değil, ne yapmaktan korktuğuyla da tanımlanır.” — Viktor Frankl
Dijital Leviathan – Devlet, Algoritmalar ve Yeni Otorite Biçimi
Yeni Bir Egemenlik Tanımı: Veri Otoritesi
Thomas Hobbes’un 1651 tarihli Leviathan adlı eserinde, bireylerin güvenliği için egemenliğini devrettiği güçlü devletten söz edilir. 21. yüzyılın Leviathan'ı ise bir politik lider değil, bir algoritmadır. Bireylerin özgürlükleri artık fiziksel devlet gücüyle değil, veri ile kodlanmış denetim ile sınırlandırılmaktadır.
“Gelecekteki diktatörlükler askeri üniforma giymeyecek, algoritmalarla donanacak.” — Yuval Noah Harari (2020)
Yüz tanıma sistemlerinin devletin her bireyi eş zamanlı olarak izlemesini sağlayacak güce ulaşması, klasik hukukun sınırlarını zorlayan bir durumdur. Hukuk, geçmişte suç işlendikten sonra devreye girerken, bu yeni sistemlerde bireyin davranışı henüz gerçekleşmeden tahmin edilip bastırılabilmektedir. Bu da bizi “önleyici adalet” kavramıyla karşı karşıya bırakır.
Ceza Kavramının Dönüşümü: Hukukun Kodlara Teslimi
Yapay zekâ temelli sosyal denetim sistemlerinde klasik anlamda suç işlenmesine gerek kalmaz. Suç potansiyeli barındıran bireyler sistem tarafından otomatik cezaya tabi tutulur. Çin’in bazı şehirlerinde yüz tanıma verilerine göre “sadakat seviyesi” hesaplanmakta, bu seviyeye göre bireylerin seyahat özgürlüğü kısıtlanmaktadır (Dai, 2020). Bu durumda ceza, yargı süreci olmadan algoritmik olarak uygulanır.
“Yasa, artık yazılı değil, kodlanmış olabilir.” — Lawrence Lessig (1999)
Kamu Hizmetleri ve Erişim Hakkı: Dijital Vatandaşlık Kriterleri
Eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim, bireyin sosyal kredi puanına bağlı hale gelmektedir. Düşük puanlı bireylerin çocuklarının okullara kabul edilmemesi, sistemin kolektif cezalandırma uygulamalarına da açık olduğunu göstermektedir. Bu, yalnızca bireyin değil, onun sosyal çevresinin de etkilenmesi anlamına gelir.
Direniş Biçimleri: Dijital Anarşizm ve Sibernetik Sığınmacılar
Bu yeni sistem karşısında bazı bireylerin “siber saklanma” eğilimi geliştirdiği görülmektedir. Bazı gruplar yüz tanıma sistemlerini yanıltmak için özel maskeler, anti-algoritmik giysiler veya kimlik karıştırıcı yazılımlar geliştirmektedir. Bu durum, yakın gelecekte “dijital mülteciler” veya “sibernetik direnişçiler” kavramlarını doğurabilir (Zuboff, 2019).
“Kontrol altına alınamayan özgürlük, artık bir tehdit değil; sadece bir algoritma hatasıdır.”
Kamusal Alanın Sonu mu?
Michel de Certeau'nun (1984) belirttiği gibi, kamusal alan insanın özgürce var olabildiği, anonim kalabildiği alandır. Yüz tanıma sistemleri bu anonimliği ortadan kaldırarak bireyin daimi teşhir altında yaşamasına neden olmaktadır. Bu da kamusal alanın doğasını geri dönüşsüz biçimde değiştirir.
Etik Algoritmalar mı, Algoritmik Etikler mi?
İnsan Ahlakının Kodlara Dönüşümü
İnsan ahlakı tarih boyunca felsefi sorgulamalarla, toplumsal deneyimlerle şekillenmiş bir yapı iken; bugün bu yapının kod satırlarına aktarılması çabası dikkat çekmektedir. Google DeepMind'ın etik bir karar verme üzerine yaptığı araştırmalarda, belirli durumlarda yapay zekâ sistemlerinin empati benzeri davranışlar ürettiği gözlemlenmiştir (Evans & Vermassen, 2022). Ancak bu “etik davranışlar”, ahlaki muhakeme değil, sadece verilere dayalı “sonuç optimizasyonudur”.
“Makine, iyilik yapar çünkü öyle kodlandığı için... Peki ya bunu neden yaptığını bilmezse?”
Bu soru bizi niyet etiği ve sonuç etiği ayrımına götürür. İnsan ahlakı niyete de bakarken, algoritma sadece sonuca bakar. Dolayısıyla yüz tanıma sistemleri bir insanın davranışını kötü niyetli bulabilir, ama bu yorum yalnızca veri penceresinden yapılır.
Kültürün Uniformlaştırılması: Algoritmik Normlar
Toplumlar kendi tarihsel bağlamlarında gelişmiş farklı etik normlara sahiptir. Ancak yüz tanıma sistemlerinin ve sosyal kredi uygulamalarının standartlaştırılmış etik modellerle çalışması, bu kültürel çeşitliliği tehdit etmektedir. Çin’de uygulanan sistem, Batılı bireyselcilik anlayışıyla uyuşmamakta, bu da küresel etik çatışmaların kapısını aralamaktadır (Xu, 2021).
“Evrensel ahlak, evrensel algoritmalarla gelirse; yerel insanlık ne olur?”
Yapay zekâya yüklenen “evrensel” değerler aslında bir toplumsal yapının normlarıdır ve evrensellik yanılsaması, farklı ahlaki yaklaşımları baskılayabilir.
“İyi”yi Kim Tanımlar?
Sistemin kararları hangi kriterlere dayanacak? Kırmızı ışıkta geçmek kötü mü, her zaman mı? Bir kişi protesto yaparsa, sistem onu tehlike olarak mı görür? Burada ahlakî gri alanların kodlara indirgenmesi problemi ortaya çıkar. Çünkü “iyi”nin algoritması evrensel değildir. Fransız filozof Jacques Derrida'nın “etikin sabit olmayan yapısı” teorisi (Derrida, 1990), bu konuda derin bir felsefi alt yapı sunar.
Empatiyi Unutmak: Duygusuz Denetim
Yapay sistemlerde empati eksikliği, cezanın soğuk ve otomatik biçimde uygulanmasına neden olur. Örneğin, düşük sosyal kredi puanı nedeniyle bir annenin çocuğunu hastaneye götürememesi, sistemin şefkatten yoksun oluşunun doğrudan bir yansımasıdır.
“Adalet, yüreği olmayan bir yazılıma emanet edilemez.”
İnsan toplulukları empati ile yaşar. Yapay sistemlerde ise bağışlama, istisna tanıma, merhamet gibi insani yargılar yoktur. Bu durum toplumlarda duygusal tükenme sendromlarına neden olabilir (Karim, 2023).
Bireysellikten Skorlara: İnsanlık Matematiğe Tutsak mı?
Sistem insanları sadece veri dizileri, yüz tarama oranları ve davranış örüntüleri olarak görür. Sanatçı, filozof, muhalif veya farklı düşünen herkes; sistemin norm dışı veri kümeleri olarak algıladığı “risk faktörleri”ne dönüşebilir.
Ütopya mı Distopya mı? Yüz Tanımanın Olası Gelecek Senaryoları
Senaryo 1: Mükemmel Toplum – Teknolojiyle Gelen Huzur
Bazı fütürist vizyonlarda yüz tanıma sistemleri, suçu %95 oranında önleyebilen bir güvenlik devrimi olarak tanıtılır. İngiltere merkezli Ada AI Institute’un 2030 projeksiyon raporuna göre, yapay zekâ destekli yüz tanıma sistemleriyle donatılmış şehirlerde suç oranlarında %67’ye kadar düşüş sağlanabileceği tahmin edilmektedir (Thorne & Davies, 2023). Bu, insanların daha güvenli, daha düzenli ve daha şeffaf bir dünyada yaşamasını mümkün kılabilir.
“Teknoloji, insanın en iyi versiyonunu ortaya çıkarmak için oradaysa; bu cennet olabilir.”
Bu ütopyada polis yok, mahkeme yok, kargaşa yoktur. Herkes ne yapması gerektiğini bilir; çünkü sistem her hareketi kaydeder, analiz eder ve doğru yönlendirmeler sunar.
Senaryo 2: Sayılarla Ölçülen İnsan – Distopik Gözetim Devleti
Ancak bu idealin öteki yüzü, 1984’ün dijital bir versiyonu olabilir. Sosyal kredi sistemleri, davranışlarımızı şekillendirmek için sadece güvenlik değil, aynı zamanda itaat ve uyum mekanizması haline gelir. Çin’deki sistemde olduğu gibi, kırmızı ışıkta geçen bir kişinin otobüse binememesi ya da internet hızının yavaşlatılması gibi cezalar, bireysel özgürlükleri ciddi ölçüde sınırlar (Liang et al., 2021).
“Gelecekte kitaplar yakılmayacak; algoritmalar senin yerine ne okuyacağını seçecek.” – Ray Bradbury’den esinle
Buradaki risk, bireylerin korku kültürüyle hareket etmeye başlamasıdır. İnsanlar bir davranışın etik olup olmadığını değil, sistem tarafından gözlemlenip gözlemlenmediğini önemsemeye başlar.
Senaryo 3: Sistemin Dışında Kalanlar – Dijital Vatansızlar
Yüz tanıma sistemlerinin yoğunlaştığı bir toplumda, sistem dışı kalan bireylerin “yok” sayılması tehlikesi doğar. Örneğin yüzü tanınmayan, kimliği doğrulanamayan, algoritmalara göre “belirsiz” olan bireyler; iş bulamayabilir, eğitim göremeyebilir, sağlık hizmeti alamayabilir. Bu durum, dijital ayrımcılık ve algoritmik dışlanma gibi yeni kavramları beraberinde getirir (Eubanks, 2018).
“İnsanlar sınıflandırılmadıkça özgürdü. Şimdi sistem senin kim olduğunu senden önce biliyor.”
Senaryo 4: Sistemin Hacklenmesi – Kendi Algoritmana Karşı Savaşmak
Yüz tanıma sistemleri ne kadar güçlü olursa olsun, hacklenme ihtimali sıfır değildir. 2025'te yapılan bir siber güvenlik simülasyonunda, biyometrik verileri taklit eden bir yapay zeka, sahte kimliklerle 10 farklı ülkenin kamu hizmet sistemlerine erişim sağlamıştır (CyberGov Report, 2025). Bu durum, yüz tanıma sistemlerinin güvenlikten çok güvensizlik yaratabileceği tartışmalarını alevlendirmiştir.
Senaryo 5: Dijital Direniş ve Kimlik Koruma Hareketleri
Yüz tanımanın hayatın her alanına girdiği bir dönemde, buna karşı dijital kimlik koruma grupları doğabilir. Sanal maskeler, biyometrik verileri bozan aksesuarlar, kodlanmış yüz boyaları gibi direniş araçları yaygınlaşabilir. Bu topluluklar, “Görünmez Kal” mottosuyla anonimlik ve dijital özgürlük için mücadele eder.
“Özgürlük, bir yazılım hatasında saklı olabilir.”
İnsanlık için Son Çağrı – Teknoloji mi, Etik mi Kazanacak?
Geleceği Kodlayan Yüzler
Yüz tanıma teknolojileri, her ne kadar güvenlik ve verimlilik gibi olumlu faydalar sunsa da, bu teknolojilerin toplumları dönüştürme potansiyeli çok daha derindir. Kim olduğumuzun, ne düşündüğümüzün, hatta nasıl hissettiğimizin bile makineler tarafından okunup değerlendirildiği bir çağda, insanın kendilik algısı yeniden tanımlanıyor.
“Kim olduğunu bilmeyen bir sistemin seni tanımasına izin vermek, gönüllü bir teslimiyettir.”
Dijitalleşme, insan doğasına hizmet eden bir araç olmaktan çıkıp insan doğasını şekillendiren bir otoriteye dönüşebilir. Artık teknoloji yalnızca çevremizi değil, iç dünyamızı da analiz etmekte, yönlendirmekte ve hatta sınırlamaktadır.
Ne Yapmalı? Beş Katmanlı Bir Eylem Planı
-
Etik Regülasyon ve Şeffaflık
Hükûmetler, teknolojik şirketlerin geliştirdiği yüz tanıma sistemlerini sadece güvenlik açısından değil, etik denetim sistemleriyle de kontrol etmelidir. Algoritmik önyargıların ortadan kaldırılması için açık veri ilkesi benimsenmelidir (O'Neil, 2016). -
Yasal Güvence ve Dijital Haklar
Dijital gözetimin artmasıyla birlikte, bireylerin biyometrik mahremiyeti anayasal düzeyde korunmalıdır. “Dijital İnsan Hakları Bildirgesi” gibi uluslararası belgeler zorunlu hale getirilmelidir (Ienca & Andorno, 2017). -
Eğitim ve Dijital Okuryazarlık
İnsanlar, bu sistemlerin nasıl çalıştığı konusunda eğitilmeli, verilerinin nasıl işlendiğini bilmeli ve gerektiğinde haklarını nasıl savunacaklarını öğrenmelidir. Aksi halde teknoloji elitleri ile halk arasında sayısal feodalizm doğabilir. -
Alternatifler ve Açık Kaynak Direnişleri
Dijital kimliğini korumak isteyen bireyler için açık kaynak güvenlik araçları geliştirilmelidir. Yüz maskesi, veri kalkanı gibi bireysel çözümler desteklenmelidir (Brunton & Nissenbaum, 2015). -
Felsefî Sorgulama ve Kamusal Diyalog
Toplum, teknolojinin sınırlarını tartışmalı, neden tanınmak istediğini ve ne kadar görünür olmak istediğini sorgulamalıdır. Bu diyaloglar sadece teknoloji uzmanlarına bırakılmamalı, filozoflar, sanatçılar ve vatandaşlar da bu sürecin parçası olmalıdır.
“Yüzünü tanımaları seni tanıdıkları anlamına gelmez.”
Sonuç: İnsan Kalmak İçin İnsan Gibi Düşünmek Gerek
Yüz tanıma teknolojisi; hayatı kolaylaştırabilecek, güvenliği artırabilecek ama aynı zamanda bireyselliği bastırabilecek, özgürlüğü tehdit edebilecek bir araçtır. Tıpkı ateş gibi: ısıtabilir ya da yakabilir.
Eğer teknolojiyi kutsallaştırır ve onu sorgusuzca her alana sokarsak, bir gün insanlar değil, algoritmalar karar veren; adalet dağıtan; hatta sevip sevmemeyi belirleyen birer dijital Leviathan haline gelebilir. İnsanlık tarihi, kendine tapınan sistemlerin yıkımıyla doludur. Bu yüzden şimdi, karar verme zamanıdır:
“Teknolojiyi inşa etmek kolay, ona karşı insan kalabilmek zordur.”
Kaynakça
Brunton, F., & Nissenbaum, H. (2015). Obfuscation: A user's guide for privacy and protest. MIT Press.
Eubanks, V. (2018). Automating Inequality: How High-Tech Tools Profile, Police, and Punish the Poor. St. Martin's Press.
Ienca, M., & Andorno, R. (2017). Towards new human rights in the age of neuroscience and neurotechnology. Life Sciences, Society and Policy, 13(1), 5. https://doi.org/10.1186/s40504-017-0050-1
Liang, F., Das, V., Kostyuk, N., & Hussain, M. M. (2021). Constructing a Data-Driven Society: China's Social Credit System as a State Surveillance Infrastructure. Policy & Internet, 13(1), 38–60.
O'Neil, C. (2016). Weapons of Math Destruction: How Big Data Increases Inequality and Threatens Democracy. Crown Publishing.
Thorne, A., & Davies, L. (2023). Facial Recognition & Predictive Policing: Security Versus Liberty in the AI Age. Ada Institute Report Series, 17(2), 121–139.
Zuboff, S. (2019). The Age of Surveillance Capitalism: The Fight for a Human Future at the New Frontier of Power. PublicAffairs.
Harari, Y. N. (2018). 21 Lessons for the 21st Century. Spiegel & Grau.
Crawford, K. (2021). Atlas of AI: Power, Politics, and the Planetary Costs of Artificial Intelligence. Yale University Press.
Nissenbaum, H. (2004). Privacy as contextual integrity. Washington Law Review, 79(1), 119–158.
Barrett, L. F. (2017). How Emotions Are Made: The Secret Life of the Brain. Houghton Mifflin Harcourt.
Donovan, J., & Boyd, D. (2020). Weaponizing the Digital Influence Machine: The Political Perils of Online Ad Tech. Data & Society Research Institute.
Narayanan, A., Hu, Y., & Shmatikov, V. (2008). Robust de-anonymization of large sparse datasets. In IEEE Symposium on Security and Privacy, 111–125. https://doi.org/10.1109/SP.2008.33
Wachter, S., Mittelstadt, B., & Floridi, L. (2017). Why a Right to Explanation of Automated Decision-Making Does Not Exist in the General Data Protection Regulation. International Data Privacy Law, 7(2), 76–99.
Marda, V. (2020). Artificial Intelligence Policy in India: A Framework for Ethical AI. Oxford Internet Institute Working Papers.
Greenfield, A. (2017). Radical Technologies: The Design of Everyday Life. Verso.
Yeung, K. (2018). Algorithmic regulation: A critical interrogation. Regulation & Governance, 12(4), 505–523.
Binns, R. (2018). Fairness in Machine Learning: Lessons from Political Philosophy. Proceedings of the 2020 Conference on Fairness, Accountability, and Transparency, 149–159.
Yorumlar
Yorum Gönder