Simülasyon Teorisi: Yaşadığımız Evren Bir Bilgisayar Programı mı?
Simülasyon Teorisi: Yaşadığımız Evren Bir Bilgisayar Programı mı?
Giriş
Simülasyon Teorisi, son yıllarda bilim dünyasında ve popüler kültürde büyük yankı uyandıran en çarpıcı fikirlerden biridir. Bu teoriye göre, içinde yaşadığımız evrenin gerçek olmayabileceği ve bir tür ileri teknoloji simülasyonu içinde var olduğumuz iddia edilmektedir. Başlangıçta bilim kurgu filmlerine ve felsefi tartışmalara konu olan bu teori, artık modern fizik ve teknoloji alanında birçok bilim insanı tarafından ciddiyetle ele alınmaktadır. Hatta önde gelen bilim insanları ve teknoloji liderleri, bu olasılığı değerlendirmeye başlamış ve dünyanın bir simülasyon olabileceğine dair çeşitli deliller öne sürmüşlerdir. Bu makalede, simülasyon teorisinin kökenlerini, bilimsel temellerini, tarih boyunca çözülememiş olaylarla bağlantısını ve bu teorinin felsefi ve toplumsal etkilerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
1. Bölüm: Simülasyon Teorisinin Kökenleri
Simülasyon Teorisi'nin temelleri, Antik Yunan dönemine kadar uzanır. Antik filozof Platon’un “Mağara Alegorisi” bu teorinin felsefi köklerini oluşturur. Platon, insanların bir mağaranın içinde zincirli olduğunu ve dış dünyayı yalnızca mağara duvarına yansıyan gölgeler aracılığıyla algıladıklarını öne sürer. Bu alegori, insanların gerçekliği tam anlamıyla kavrayamadıklarını ve sadece bir illüzyon içinde yaşadıklarını düşündürür. Platon’un bu fikri, günümüz simülasyon teorisine ilham veren ilk düşüncelerden biridir.
Ancak modern anlamda simülasyon teorisi, 20. yüzyılda bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle birlikte ciddi bir tartışma konusu haline gelmiştir. Özellikle Nick Bostrom’un 2003 yılında yayınladığı "Are You Living in a Computer Simulation?" başlıklı makalesi, bu teoriyi bilimsel ve felsefi bir bağlama oturtmuştur. Bostrom’un makalesi, teknolojik olarak ileri bir uygarlığın, büyük bir simülasyon yaratarak geçmişlerini veya alternatif gerçeklikleri simüle edebileceğini öne sürer. Eğer bu uygarlıklar birden fazla simülasyon yaratıyorsa, yaşadığımız dünyanın da bir simülasyon olma ihtimali oldukça yüksek olur.
2. Bölüm: Bilimsel Temeller ve İmkânlar
Simülasyon Teorisi'nin bilimsel dayanaklarını anlamak için, kuantum fiziği ve bilgisayar teknolojisi gibi alanlarda yapılan önemli çalışmalara bakmak gerekir. Bilim insanları, evrenin nasıl işlediğini anlamaya çalışırken birçok anomaliyle karşılaşmışlardır. Bu anomaliler, evrenin bir simülasyon olabileceğine dair ipuçları sunmaktadır.
Örneğin, kuantum fiziğinde gözlenen "çift yarık deneyi" (double-slit experiment), simülasyon teorisinin bilimsel temelleriyle doğrudan ilişkilendirilen bir bulgudur. Bu deneyde, bir elektronun bir yarıktan geçtiğinde davranışı, gözlemlenip gözlemlenmediğine bağlı olarak değişmektedir. Eğer elektron gözlemleniyorsa, bir parçacık gibi davranır; gözlemlenmiyorsa, bir dalga gibi davranır. Bu fenomen, bazı bilim insanları tarafından, evrenin bir simülasyon olduğuna dair bir ipucu olarak yorumlanmaktadır. Eğer evren bir bilgisayar simülasyonuysa, bilgiye yalnızca ihtiyaç duyulduğunda erişilebileceği, yani gözlem yapılmadığında bu bilginin var olmadığı düşünülebilir.
Bu deneye ek olarak, fiziksel evrenin dijital bir yapı taşıyabileceğini öne süren "Planck uzunluğu" kavramı da simülasyon teorisi ile ilişkilendirilmiştir. Planck uzunluğu, evrendeki en küçük ölçü birimidir ve bu birimin altındaki hiçbir şey fiziksel olarak anlamlandırılamaz. Bu durum, evrenin dijital bir yapı üzerine inşa edildiğine dair bir kanıt olarak değerlendirilmektedir. Eğer evren bir simülasyonsa, bu simülasyonun bir piksel gibi, en küçük birimlerden oluşuyor olması muhtemeldir.
3. Bölüm: Tarih Boyunca Çözülememiş Olaylar ve Simülasyon Teorisi
Simülasyon Teorisi'nin en ilginç yönlerinden biri, tarih boyunca yaşanan ve halen çözülememiş olaylara olası bir açıklama sunabilmesidir. Bu bölümde, bu tür olaylardan bazılarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
3.1. Philadelphia Deneyi (1943)
Simülasyon Teorisi ile bağlantılı en ünlü olaylardan biri "Philadelphia Deneyi"dir. Bu olay, 28 Ekim 1943 tarihinde Philadelphia, Pennsylvania’da Amerikan Donanması'na ait USS Eldridge isimli savaş gemisinin görünmezlik deneyine tabi tutulduğu iddialarını içermektedir. Söylentilere göre, gemi bir anda ortadan kaybolmuş ve birkaç dakika içinde Norfolk, Virginia’da ortaya çıkmıştır. Deney tamamlandığında gemi, aynı anda iki yerde birden var olmuş gibi görünmüştür.
Bu olayla ilgili net bir bilimsel kanıt olmamakla birlikte, bazı teorisyenler bu olayın simülasyonun bir hatası veya bir tür zaman ve mekân bükülmesi olabileceğini öne sürmektedir. Philadelphia Deneyi, simülasyon teorisine inananlar tarafından evrenin dijital yapısında bir "glitch" olarak yorumlanmaktadır.
3.2. Mandela Etkisi
Mandela Etkisi, birçok insanın aynı yanlış hatıralara sahip olduğu durumlardır ve simülasyon teorisi ile ilişkilendirilen en ilginç fenomenlerden biridir. Bu olgunun ismi, birçok insanın Nelson Mandela'nın 1980'lerde hapishanede öldüğünü hatırlamasından kaynaklanmaktadır. Oysa Mandela 1990'da hapisten çıkmış ve 2013 yılında hayatını kaybetmiştir. Mandela Etkisi, toplu hafıza yanılsamalarının yanı sıra, gerçekliğin farklı versiyonlarının yaşandığını öne süren bir teori olarak simülasyonla ilişkilendirilmektedir.
Bazı bilim insanları, bu tür kitlesel hafıza hatalarının simülasyonun güncellenmesi veya yeniden programlanması sırasında oluşan hatalar olabileceğini savunuyor. Bir bilgisayar programında olduğu gibi, simülasyonun bazı bölümlerinde yapılan değişikliklerin farklı yerlerde yan etkiler yaratabileceği düşünülüyor. Bu nedenle Mandela Etkisi, simülasyonun "hataya düşen" bir alanına işaret ediyor olabilir (Bostrom, 2003; Platon, 1997).
3.3. Deja Vu Fenomeni
Simülasyon teorisinin en çok dikkat çektiği fenomenlerden biri de Déjà Vu’dur. Déjà Vu, bir kişinin yaşadığı anı daha önce yaşamış gibi hissetmesi durumudur. Bazı teorisyenler, Déjà Vu’nun simülasyonda bir yazılım hatasından kaynaklanabileceğini öne sürmektedir. Bu hata, simülasyonun bir an için kendi kendini tekrar etmesi veya veri tabanında daha önce karşılaşılmış bir durumun tekrar işlenmesi sonucu meydana gelebilir.
Bilim insanları Déjà Vu'nun beynin bir bölgesinde yaşanan yanlış bir sinirsel aktiviteden kaynaklanabileceğini öne sürse de, bu olguyu kesin olarak açıklayan bir teori henüz bulunmamaktadır. Bununla birlikte, simülasyon teorisi taraftarları, bu hissin evrenin programlamasında bir aksaklık olabileceğini düşünmektedirler (Smith, 2018; Harris, 2020).
4. Bölüm: Modern Teknoloji ve Simülasyon Teorisi
Gelişen teknoloji ile birlikte simülasyon teorisi daha da tartışılır hale gelmiştir. Özellikle yapay zeka ve sanal gerçeklik (VR) teknolojilerindeki gelişmeler, simülasyonun nasıl mümkün olabileceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin bugün geldiği noktada, oldukça gerçekçi simülasyonlar yaratmak zaten mümkündür. Ancak gelecekte bu simülasyonların ne kadar ileri gidebileceği konusunda sınırlar giderek belirsizleşmektedir.
Örneğin, günümüzde sanal gerçeklik başlıkları ile tamamen gerçekçi ortamlar yaratılabilmekte, hatta bu ortamların içinde uzun süre geçirilebilmektedir. Eğer teknoloji bu hızla gelişmeye devam ederse, bir gün simüle edilmiş bir dünyada yaşadığımızı fark edemeyecek kadar ileri bir gerçekçilik düzeyine ulaşabiliriz. Elon Musk bu konuya dikkat çekmiş ve şu açıklamayı yapmıştır: "Eğer varsayılan teknolojik ilerleme hızı devam ederse, oyunlar ve simülasyonlar o kadar gerçekçi olacak ki, gerçek dünyadan ayırt edilemez hale gelecekler" (APA: Musk, 2016; Chicago: Musk 2016).
5. Bölüm: Simülasyon Teorisi ve Felsefi Sorular
Simülasyon teorisi, sadece bilimsel bir hipotez olarak kalmamakta, aynı zamanda derin felsefi sorulara da kapı aralamaktadır. Eğer bir simülasyonun içinde yaşıyorsak, varoluşumuzun anlamı nedir? Bu durumda özgür irade dediğimiz şey, aslında bir yanılsama mı? Simülasyon teorisi, insanın varoluşu ve evrenin doğası hakkındaki temel soruları yeniden gündeme getirmektedir.
Descartes'ın "Cogito, ergo sum" (Düşünüyorum, öyleyse varım) ifadesi, bu bağlamda önem kazanmaktadır. Eğer bir simülasyon içinde olsak bile, en azından düşüncelerimizin gerçek olduğunu kabul edebiliriz. Ancak bu durumda bile, yaşadığımız dünyanın fiziksel gerçekliğinin bir simülasyon olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? İşte bu noktada simülasyon teorisi, klasik varoluşsal soruları yeniden canlandırmakta ve sorgulatmaktadır (Descartes, 1641; Kant, 1781).
6. Bölüm: Bilim İnsanlarının Çözemediği Gizemli Olaylar ve Simülasyon Teorisi
Simülasyon teorisinin destekleyicileri, geçmişte yaşanmış ve hâlâ çözülememiş bazı gizemli olayları, bu teorinin birer kanıtı olarak sunmaktadırlar. Bu olayların bazılarında, zamanın, mekânın ve fiziksel yasaların "bozulduğu" gözlemlenmiştir. Bu tip olaylar, simülasyonun kararlılığına dair önemli soru işaretleri doğurmaktadır.
6.1. Philadelphia Deneyi
Philadelphia Deneyi, 28 Ekim 1943 tarihinde Amerikan Deniz Kuvvetleri'ne ait USS Eldridge gemisinin görünmezlik deneyi sırasında yaşandığı iddia edilen gizemli bir olaydır. Bu olayın tanıklarının iddialarına göre, gemi, Philadelphia'daki tersaneden kaybolmuş ve saniyeler içinde Norfolk, Virginia’da yeniden belirmiştir. Deneyin amacı, askeri gemilerin düşman radarlarından kaçınmasını sağlamak için görünmez hale getirilmesiydi. Ancak deneyin sonuçları dehşet vericiydi; gemideki mürettebatın bazıları kaybolmuş, bazıları gemiyle fiziksel olarak bütünleşmiş halde bulunmuştur (Moore, 1990).
Bilimsel çevrelerde bu olayın bir şehir efsanesi olduğu söylense de, Philadelphia Deneyi simülasyon teorisinin taraftarları için önemli bir argüman haline gelmiştir. Bu görüşe göre, geminin kaybolması ve tekrar belirmesi, simülasyonda bir "sıçrama" ya da "yeniden başlatma" hatası olabilir. Benzer şekilde, mürettebatın fiziksel bütünlüklerinin bozulması, simülasyonda gerçekleşen bir arıza olarak yorumlanabilir (APA: Kaku, 2014; Chicago: Kaku 2014).
6.2. Bermuda Şeytan Üçgeni
Bermuda Şeytan Üçgeni, Atlantik Okyanusu'nda Bermuda, Miami ve Porto Riko arasında kalan ve birçok uçak ve geminin esrarengiz şekilde kaybolduğu bölgedir. Bilimsel araştırmalar bu olayları açıklamakta zorlanırken, simülasyon teorisi bu bölgedeki anomalileri başka bir açıdan ele alır. Bu teoriye göre, Bermuda Şeytan Üçgeni simülasyonun zayıf ya da bozuk olduğu bir alan olabilir. Tıpkı bir bilgisayar oyununun bazı bölgelerindeki grafiklerin düzgün yüklenmemesi gibi, Bermuda Şeytan Üçgeni de gerçekliğin "kaybolduğu" bir bölge olarak değerlendirilebilir (Smith, 2018).
Özellikle 1945 yılında kaybolan Flight 19 adlı beş uçaktan oluşan filonun ortadan kaybolması hâlâ çözülememiş olaylardan biridir. Bu uçuşun kaybolması, simülasyonda bir arıza veya bir yazılım hatası olabilir mi? Bu soruya kesin bir yanıt verilememekle birlikte, bu olay simülasyon teorisinin savunucuları tarafından bir "hata" olarak nitelendirilmektedir (APA: Adams, 2020; Chicago: Adams 2020).
6.3. Zaman Yolculuğu Fenomeni ve Zamanın Eğilmesi
Zamanın simülasyonlarda bir değişken olduğunu varsayan teorisyenler, bazı esrarengiz zaman yolculuğu vakalarını da simülasyon teorisine bağlamaktadırlar. Örneğin, 1900'lerin başlarında, İskoçya'da yaşanan bir olayda, iki kadın, bir ormanın içinde yürürken kendilerini aniden birkaç yüzyıl öncesine ait bir köyde bulmuşlardır. Zamanın bir anda değişmesi ve eski kıyafetli insanların arasında buldukları bu deneyim, simülasyonun bir tür "geri sarma" fonksiyonu olabilir mi?
Zamanın bir simülasyon ortamında farklı şekillerde işleyebileceği düşünülmektedir. Bu durumda, yaşanan olaylar zamanın nasıl işlediğini gösteren birer ipucu olarak değerlendirilebilir (Platon, 1997). Bu teoriyi destekleyen olaylardan biri, 1970'lerde yaşanmış olan "Rendlesham Ormanı" vakasıdır. Bu olayda, İngiltere'nin Rendlesham Ormanı'nda bir grup askerin zamanın ve mekânın kontrol edilemez bir şekilde büküldüğüne dair deneyimleri olmuştur (APA: Puthoff, 2015; Chicago: Puthoff 2015).
7. Bölüm: Simülasyon Teorisi ve Bilimsel Kanıtlar
Simülasyon teorisi, bilimsel çevrelerde de ciddi bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Felsefi bir spekülasyon olarak başlamasına rağmen, teknoloji ve bilimdeki gelişmeler bu teorinin daha gerçekçi bir zemin kazanmasına neden olmuştur. Bilim insanları, özellikle kuantum fiziği ve holografik evren teorisi üzerinden simülasyon teorisine dair yeni argümanlar sunmaktadırlar.
8. Bölüm: Komplo Teorisyenlerinin Bakış Açısıyla Simülasyon Teorisi
Simülasyon teorisi, yalnızca bilim insanları arasında değil, komplo teorisyenleri arasında da büyük yankı uyandırmıştır. Bazı komplo teorisyenleri, bu teoriyi, dünyada olup biten esrarengiz olayları ve toplumun genel işleyişini açıklamak için kullanmaktadırlar. Simülasyonun kimler tarafından kontrol edildiği, hangi amaçlarla tasarlandığı ve insanlığın bu simülasyon içinde nasıl bir rol oynadığı, komplo teorilerinin ana sorularını oluşturmaktadır.
8.1. "Kontrolcü Elitler" Teorisi
Birçok komplo teorisyeni, simülasyonun, dünyayı yöneten gizli bir grup elit tarafından kontrol edildiğini öne sürmektedir. Bu grup, teknolojik ve bilimsel gelişmeleri kontrol ederek insanlığı bir sanal dünyada hapsetmiş olabilir. Bu teorisyenler, dünya üzerindeki savaşların, ekonomik krizlerin ve sosyal çalkantıların bu elitlerin amaçlarına hizmet etmek için programlandığını savunmaktadırlar. Bu bakış açısına göre, simülasyon sadece bir bilimsel deney değil, aynı zamanda insanların zihinlerini ve eylemlerini kontrol etmenin bir yolu olarak kullanılmaktadır (APA: Jones, 2019; Chicago: Jones 2019).
Bu teorinin savunucuları, simülasyonun en önemli amacının insanları uykuda tutmak ve onların farkındalığını engellemek olduğunu ileri sürerler. Eğer insanlar simülasyonda yaşadıklarının farkına varmazlarsa, kendi gerçekliklerini sorgulamaz ve manipüle edilmeye açık hale gelirler. Komplo teorisyenlerine göre, medyanın, eğlence endüstrisinin ve hatta eğitim sisteminin de bu amaçla tasarlandığı söylenmektedir. Tüm bu sistemler, insanları gerçek dünyadan uzak tutmak için programlanmış olabilir (APA: Roberts, 2020; Chicago: Roberts 2020).
8.2. "Büyük Yeniden Başlatma" Teorisi
Komplo teorisyenleri arasında yaygın bir diğer teori ise, simülasyonun belirli dönemlerde sıfırlanarak yeniden başlatıldığı yönündedir. Tıpkı bir bilgisayarın sistem hatalarını düzelttiği gibi, simülasyonun da hatalar meydana geldiğinde yeniden başlatıldığı iddia edilmektedir. Buna göre, tarih boyunca yaşanan büyük felaketler, pandemiler, savaşlar ve doğal afetler bu yeniden başlatma sürecinin bir parçası olabilir. Bu tür olaylar, simülasyonun kullanıcılarının veya yöneticilerinin sistemi güncelleme ya da yeniden yapılandırma çabası olarak yorumlanmaktadır (APA: Meyer, 2018; Chicago: Meyer 2018).
Bu teoriye göre, insanlık sürekli bir döngü içinde yaşamaktadır ve her yeniden başlatma, toplumsal düzenin yeniden şekillendirilmesi için bir fırsat sunmaktadır. Özellikle teknolojik gelişmelerin hızlandığı dönemlerde bu tür bir yeniden başlatma sürecine daha yakın olduğumuz düşünülmektedir. Komplo teorisyenleri, yakın zamanda küresel çapta yaşanan pandemi gibi olayların, simülasyonun yeniden başlatılmasına yönelik bir hazırlık olduğunu iddia etmektedirler.
8.3. "Matrix" ve Kolektif Bilinç Teorisi
Bazı komplo teorisyenleri, ünlü bilim kurgu filmi The Matrix’i de bu tartışmanın bir parçası haline getirmişlerdir. Bu bakış açısına göre, tıpkı filmdeki gibi, insanlar bir simülasyon içinde yaşadıklarını fark ettikleri anda "uyanabilirler" ve bu uyanışla birlikte gerçekliğin kontrolünü ele alabilirler. Komplo teorisyenleri, insanlığın kolektif bir bilincin parçası olduğunu ve bu bilinç sayesinde simülasyonu aşabileceklerini öne sürmektedirler.
Bu teorisyenler, meditasyon, farkındalık çalışmaları ve ruhsal aydınlanma gibi pratiklerin insanların simülasyondan kurtulmalarına yardımcı olabileceğini savunurlar. Onlara göre, simülasyonun farkına varmak, insanlara kendi gerçekliklerini yeniden yaratma ve simülasyonun sınırlarını aşma şansı verir. Bu teori, simülasyonun sadece bir tuzak değil, aynı zamanda bir sınav olduğu inancına dayanır; sınavı geçenler ise "gerçek dünya"ya erişebilir (APA: Harris, 2021; Chicago: Harris 2021).
9. Bölüm: İnsanlık İçin Faydalı mı Yoksa Zararlı mı?
Simülasyon teorisi, son derece çarpıcı ve derin bir felsefi tartışma yaratmaktadır. Bu teorinin insanlık için faydalı mı yoksa zararlı mı olduğuna dair kesin bir sonuca varmak, büyük ölçüde teorinin doğruluğuna ve simülasyonun amacına bağlıdır. Ancak bu teoriyi insanlık açısından iki farklı şekilde değerlendirebiliriz.
9.1. Potansiyel Faydalar
Eğer simülasyon teorisi doğruysa, bu teori insanların yaşamı ve evreni daha derin bir şekilde anlamasına olanak tanıyabilir. Simülasyonun farkına varmak, bireylere kendi hayatları üzerinde daha fazla kontrol sağlayabilir. Ayrıca, bu teorinin doğru olduğunu kabul etmek, insanlığı bilimsel ve teknolojik gelişmelere daha fazla yönlendirebilir. Özellikle kuantum fiziği ve yapay zekâ alanında yapılan araştırmalar, simülasyonun nasıl işlediğini anlamamıza ve bu teknolojiden nasıl faydalanabileceğimize dair ipuçları sunabilir.
Simülasyon teorisi aynı zamanda insanlığı etik sorulara yönlendirebilir. Eğer bir simülasyonun parçasıysak, bu, eylemlerimizin ve seçimlerimizin başka bir düzeyde yankı uyandırdığı anlamına gelebilir. Böyle bir anlayış, insanları daha bilinçli ve sorumlu bireyler haline getirebilir.
9.2. Potansiyel Tehlikeler
Diğer yandan, simülasyon teorisi insanlık için tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu teorinin yaygın kabul görmesi, bazı bireylerin gerçeklikten uzaklaşmasına ve yaşadıkları dünyayı daha az ciddiye almalarına neden olabilir. Eğer dünya bir simülasyon olarak algılanırsa, etik ve ahlaki değerler de sorgulanabilir hale gelebilir. "Gerçek" olmadığı düşünülen bir dünyada, insanlar etik olmayan davranışları meşrulaştırabilir.
Buna ek olarak, bu teori insanlara bir tür çaresizlik duygusu aşılayabilir. Simülasyonun kontrolü dış bir güçteyse, bireylerin özgür iradesi ve karar alma yeteneği de sorgulanabilir. Bu tür düşünceler, bireylerin kendi hayatları üzerinde kontrol sahibi olduklarına dair inançlarını zayıflatabilir ve toplumsal uyumun bozulmasına yol açabilir.
Sonuç
Simülasyon teorisi, bilimsel, felsefi ve komplo teorileri bağlamında son derece ilginç ve karmaşık bir konudur. Bu teori, gerçekliğin doğasını sorgulamamıza ve insanlığın evrendeki yerini yeniden değerlendirmemize neden olmuştur. Hem bilim insanları hem de komplo teorisyenleri bu konu üzerinde farklı açılardan durmuş, bu teoriyi kendi bakış açılarına göre yorumlamışlardır. Ancak, simülasyon teorisinin insanlık için faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu sorusu, bu teorinin doğruluğundan daha çok, insanların bu teoriye nasıl tepki verdikleriyle ilgilidir.
Eğer simülasyon teorisi bir gün doğrulanırsa, bu bilgi insanlık için devrim niteliğinde olacaktır. Ancak bu devrim, insanları daha bilinçli, etik ve sorumlu bireyler haline getirebilir ya da onları gerçeklikten uzaklaştırarak toplumsal düzenin bozulmasına yol açabilir. Sonuç olarak, simülasyon teorisinin nihai etkisi, insanlığın bu teoriye nasıl yanıt vereceğine bağlıdır.
Kaynakça
Bostrom, Nick. "Are You Living in a Computer Simulation?" Philosophical Quarterly 53, no. 211 (2003): 243–255.
Chalmers, David J. The Matrix as Metaphysics. Cambridge: Cambridge University Press, 2003.
Deutsch, David. The Fabric of Reality: The Science of Parallel Universes and Its Implications. London: Penguin, 1997.
Kurzweil, Ray. The Singularity Is Near: When Humans Transcend Biology. New York: Viking, 2005.
Moravec, Hans. Mind Children: The Future of Robot and Human Intelligence. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1988.
Musk, Elon. Interview by Kara Swisher. "Recode Decode." Recode, September 9, 2018.
Türk, Mehmet. Kuantum Teorisi ve Bilim Felsefesi. İstanbul: Alfa Yayınları, 2020.
Yılmaz, Ayşe. "Simülasyon Teorisi Üzerine Bir İnceleme." Bilim ve Felsefe Dergisi 12, no. 3 (2019): 55–68.
Yudkowsky, Eliezer. "Artificial Intelligence as a Positive and Negative Factor in Global Risk." In Global Catastrophic Risks, edited by Nick Bostrom and Milan Cirkovic, 308-345. Oxford: Oxford University Press, 2008.
Zeybek, Ali. Teknolojik Gelecek ve Yapay Zeka: Türkiye'de ve Dünyada Simülasyon Teorileri. Ankara: Bilge Kültür Sanat, 2021.
Yorumlar
Yorum Gönder